MADENCİ CEMAL
Şimşek, dalga, rüzgâr ve yağmur sesleri hepsi birbirine karışmıştı.
Kızgınca homurdanan doğa, melankolik bir ezgi taşıyordu kulaklara.
Yaşar ve Ahmet yağmur altında, sahildeki tahta masada oturmuş sohbet eşliğinde çay içiyorlardı.
Ahmet
– Yaşar Abi, biliyorsun.
Ben madende çalışıyorum
Birçok insanın madenlerde öldüğünü biliyorum…
Çok şükür
Yanımda ne ölen birini gördüm
Ne de ölümü yaşadım
Ama merak ediyorum
Onu yaşamadığım halde
Neden ölümden bu kadar çok korkuyorum, anlamış değilim.
Görmediğim, yaşamadığım bir şeyi, neden çok iyi tanıyormuşum gibi davranıyorum.
Misal; madene iniyorum ya
Beni karşılayan o karanlığı, sanki ölümün kendisiymiş gibi hissediyor ve ürperiyorum.
Bir süre sonra
Bir bakıyorum
Dışarı çıkmışım
Güneş karşımda
Karım ve çocuğum geliyor aklıma
İçimde korkunç bir yaşama sevinci beliriyor
İşte o an
Çok tuhaf duygular yaşıyor ve bu zıtlığın içinde kayboluyorum…
Şimdi sen bilirsin
Çünkü yaşadın ölümü
Bu ölüm dedikleri şey nasıl bir şeydir?
Yaşar (gülümseyerek), yağmur suyu ile dolan bardağından bir yudum daha aldı.
– Evet, güzel bir melek tarafından sancıyla getirildim dünyaya
Önce ağladım
Sonra ağlattım
Üstüne biraz güldüm
Biraz da güldürdüm
Çalıştım, okudum, yazdım, ürettim…
Sonra bunun adına yaşamdır deyip; bütün emeğimi, sevdiklerimi ve bedenimi geride bırakıp, sorgusuz sualsiz ansızın çekip gittim.
Sevdiklerim bedenimi toprağa gömdü
Orada huzur içinde çürüdüm.
İşte ölüm denilen şey tam da budur.
Ahmet
– Toprak acımasızdır
Cansız bir varlık bağrına düşmeyi versin
Hemen çürütür, yok eder.
Yaşar
– Aslında bakarsan durum düşündüğün gibi değil.
Tamam doğrudur
Toprak çürütür
Ama unutma ki çürüttüğü ile de yaşatır…
Ayrıca siz işçiler iş güvenliği olmadan çalıştırılıyorsunuz, sizler bunu biliyor ve sürekli bu güvensizliğin yarattığı korku ile yaşıyorsunuz, bunun yanına sevdiklerinizin varlığı, berbat bir yoksulluğun kusmuş olduğu açlık ile birleşince ölümden korkmanız gayet normal…
Ahmet
– Doğru, haklısın.
Ahaaa Cemal’de geldi
Cemal (Elini uzatarak)
– Yaşar Abi hoş geldin
Yaşar (Ayağa kalkıp Cemal’e sarılır)
– Hoş bulduk.
Ahmet
– Cemal nerdesin be oğlum?
Cemal
– Cenazeden geliyorum.
Ahmet
– Cenaze mi?
Cemal
– Sorma
Çocuklar bugün bir tanrıyı daha toprağa gömdüler.
Be de oradaydım
Ahmet
– Nasıl yani
Senin orda ne işin vardı?
Cemal
– Onlar tanrıyı gömerken, üzerine ben de toprak attım.
Ahmet
– Eeeee
Cemal
– Eeeeesi, önceki cenazeden daha çok kalabalık vardı.
Ahmet
– Bunu neden gömdüler peki?
Cemal
– Tanrı gömülürken çocuklar tarafından bir yazı okundu.
Dünyanın bir ucunda; açlıktan ölmek üzere olan siyah çocuklar tanrıya yalvarmışlar
Tanrım bizi gör, yardım et diye
Tanrı görmemiş
Ya da görmek istememiş, bilmiyorum.
Sonra bütün çocuklar, açlıktan ve susuzluktan ölmüş.
Bizim beyaz çocuklarda durumu öğrenince tanrıyı öldürmüşler.
Yaşar
– Çocuklar doğruyu öğreniyor galiba
Benim zamanımda çocuklar bu kadar asileşmemişti…
Ahmet (gülerek), tam bir şeyler söyleyecekken ortalık karardı.
Sinsi bir koku
Yorgunluktan ve sıcaktan
Madende uyuya kalan Cemal’in
Burun deliklerinden içine sızdı.
İrkilerek uyandı
Kaçmak istedi kaçamadı
Cemal’in gördüğü rüyaya kızan tanrı
Madeni Cemal’in başına yıktı
Cemal yatağından sıçradı
Kan ter içinde
Karısı Fatma’ya baktı
Uyandırmak istedi
Bunun üzerine karısı önce kızgın kızgın söylendi
Sonra da aldırış etmedi, arkasını dönüp uyudu.
Cemal de uyumaya çalıştı
Fakat uyuyamadı
Yanı başındaki sehpanın üzerinde duran ve neredeyse yarıladığı “İnce Memed” adlı romana baktı.
Bunca işin ve yorgunluğun arasında
Bu kadar kalın bir kitabı nasıl bitireceğini düşündü
Sonra gözlerini boş tavana dikip
Yaşar gibi sonsuzluğa bir boşluk da o bıraktı
Ama gitmedi
Öylece kaldı…
SÖH Kültür-Sanat Kolektifi
Önder YILDIZ